Radikal İslam’ın ve onun ülkeyi ele geçirme planlarında baş aktör iktidarın, çalışmalarını hedeflerini hep anlattım.
Gün boyu Türkiye’de oynanan oyunlarla ilgili belge akışı o kadar çok ki; Bu belgeleri okumak inanın nerede ise güne sığmıyor.
Masamın üzerine bakıyorum…
Ne yazayım? Hangisini yazayım? Nereden başlayayım?
………….
Dostlarım;
Bugün, blog ortamına koyacağım (her yazının bir kopyasını ciddi yazarlarımızla paylaşmaktayım) son yazı bu…
Ülkemiz yazarları ile paylaşmaya çalıştığım son karalamalar bu…
Bu yazıdan sonra, artık sadece okur dostlara yazacağım.
Kalemle vermeye çalıştığım, cumhuriyet savaşını sadece bu şekilde yapacağım.
Neden?
Nedeni, ülkemiz artık yeni bir döneme girdi.
Tarikat ve cemaatlerin yönetiminde faşist dikta yönetimi.
ABD ve AB kontrolündeki bu durumu, sadece faşist dikta diye telaffuz etmekte yeterli olmamakla beraber, ülke içi iç yönetimi açısından bu şekilde adlandırdım.
İktidar, Adalet Bakanlığı eli ile “Hukuk Reformu Stratejisi” hazırladı. Ana başlık bu ama içinde neler var neler…
Yargı reformundan, (avukatlık) hukuki temsil haklarına, ceza mahkemeleri kararına dek, uzanan kocaman bir taslaklar dosyası.
Sıkı durun, ülkenin hiçbir hukuk adamına, hukuk kurumuna danışılmadan hazırlanan bu taslaklar, AB’nin komiseri Olli Rehn’e sunuldu.
Sanırım, önümüzdeki günlerde bu konu bir şekilde yazılıp çizilecek, birileri bir şekilde eleştirecek, kınayacak falan filan da, geçin bunları…
Sonuçta, söke söke istediklerini alacaklar…
Gerçek amaçlar üzerinde duran olmayacak. Bu değişiklikler ne getirir, bedeli ne olacak, bunları pek yazan da olacağını sanmıyorum.
Kısaca ben anlatayım; Halen yasak olan tarikat ve cemaat yapılanmaları, bunların siyasi yapıya dönüşmelerini sağlayan yasaların hayata geçirilebilmesi için ön hazırlıklar bunlar.
Bu yasalar öncelikle değiştirilmezse, ilerde bu yasalar teklif dahi edilemez de ondan…
Bittimi hepsi bu mu?
Yok canım daha bitmedi. Asıl bomba şimdi geliyor. Sıkı dur…
Bu taslaklar gelecekte, bu tarikat ve cemaatlerin “korunma amaçlı” güvenlik birimleri kurmalarına izin veren yasalarada yol açabilecek.
Bu taslaklar, Doğudaki topraklarımızın gözden çıkarılmasına “savaş nedeni” diyen, yasalarında elini ayağını bağlayacak şekilde düzenlenmekte, ve buna alt yapı oluşturmakta.
Radikal İslamcılar, ülkemizde aydın geçinenlerin; “Parti kapatılamaz” nidaları ile öyle coştular ki, bu fırsattan istifade bahane ile tarihi gerçekleri bile “düzeltme” yolundalar.
Aslında; Osmanlı, cumhuriyetçilerin anlattığı gibi değil. Cumhuriyetçiler, gerçekleri söylemeyerek bu ülke insanını aldattılar. Osmanlı, asla topraklarımızı kimseye peşkeş çekmedi, bu vatanı satmadı, dış güçlerle gizli anlaşmalar yapmadı. Padişahların hepsi, has vatan evlatları idi. Başta Vahidettin olmak üzere birçok Osmanlı padişahına, cumhuriyetçiler “iftira” atıyor.
Çalışmaları yapıp duruyorlar. Bu çalışmanın bir ayağınıda İlber Ortaylı çekiyor…
“Birinci Cihan Harbi’nin tarihi yanlış. Öyle kimse bir yerleri paylaşamazdı. Böyle bir şey söz konusu bile edilemez…” diyerek.
Eeee…. Bunları yaşayacağımız zaten belli idi.
Bundan 6-7 yıl öncesine dek, Çanakkale’de şehit düşen evlatlarımıza;
“Onlar, Osmanlının düşmanı. Padişaha ihanet eden hainler. Hepsi dinsiz imansız. Bunlara şehit denemez, çünkü Osmanlı askeri değiller” diyen zihniyet, bu gün bu görüşten çoktan çark etti. Savaşı kazanan bile Türk askeri değil Osmanlı askeri. Ayrıca savaşı kazanmamıza yardımcı olan, dini bütün askerlerimizin iman gücü…
Kuvay-ı Milliyecilerin iman gücü derim ben… Nur içinde yatsınlar…
Evet…
DemotikE, üzerine düşen görevi yaptı.
Söylenecekleri söyledi.
Ülkesine-cumhuriyetine yapılan saldırılara karşı,
Aydın ve yazarları muhatap alarak,
Elinden geldiğince,
Uyarılarını da yaptı…
Bu ülkenin bir vatanevladı olarak, yarın çoluğum-çocuğum torunlarım;
“Sen ne yaptın?... Sen neden bir şeyler yapmadın?... Bu ülke için niye bir şeyler yapmadın?...”
yada; “Bu neden yapmamış?... Ölüp gitmiş ama bu vatana ne hizmet etmiş ki?..” gibi sorularına utanarak, yüzüm kızararak muhatap olmayacağım.
Mezarımda da, görevimi yapmış olmanın huzuru içinde yatacağım.
Elhamdülillah…
Umarım…
Bu anlattığım nedenleri, yorumlayacak kadar “irfanınız” kalmıştır.
Bu ülkenin, tüm aydın ve yazar geçinenleri;
Dilerim, sizlerde birgün gelecekteki (kuşaklarınızın) züriyetinizin, sizden utanmayacağı kişiler olursunuz…
Sayenizde girdiğimiz zor bir yol bundan sonrası…
Yaşa başa bakmıyor bu işler… Sonuna kadar direneceğiz.
Damarlarımızdaki “asil kana”, vatan aşkına, namusa, dürüstlüğe imana sahibiyiz madem
Allah’ta bizim yanımızdadır elbet.
Dahasını beklemeyin artık…
Vatan sağolsun…
Dostçakalın.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
3 yorum:
Aaaaaaaaaaaaaaaa!
blog arkadaşlığımız daha çok yeni olmasına rağmen, yazılarınıza çok değer veriyor,zevkle okuyordum (eminim diğer blog arkadaşlarınız, dostlarınız da öyledir zaten)
o yüzden üzüldüm, kararınızı vermişsiniz bir kez, hayırlı olsun demekten başka çare yok, böyle bir yazıyla karşılaşmayı ummuyordum şaşırdım bayağı o yüzden fazla bir şey söyleyemiyorum, hayırlı olsun, selam ve saygılarımı iletiyorum. hoşçakalın...
Dostlarım;
İlginize teşekkür ederim.
Yazıma dikkat etti iseniz,
"Yazmayacağım" demedim.
Bloga koymayacağım dedim...
Bugün, ülke olarak geldiğimiz nokta, yazmanın ötesinde emek istiyor.
Bunu anlayacağınızı ümit ediyorum.
İçten saygılarımla.
Dostçakalın.
günaydın,
şimdi içim rahatladı, ben dün geç saatte, uyku sersemi yanlış anlamışım demek ki....sevindim yanlış anladığıma, o zaman diğer konularda yazılarınız yine devam edecek diye anlıyorum, sevindim gerçekten..
saygılar, selamlar...
(bu arada ben blogumdaki bağlantı ve avatar sorununu çözemeyince sonunda yeni bir şablon yüklereyerek işi kökten hallettim, 2 problemim de çözüldü)
Yorum Gönder