BLOGGER'a TEŞEKKÜRLER DemotikE

7 Aralık 2009 Pazartesi

Yüreğimize bir ateş daha düştü

Bir süre önce aldığım bir haber. Tokat’ın Reşadiye İlçesi’nde pusu kuran teröristler kimi kaynaklara göre 6 kimi kaynaklara göre 7 askerimizi şehit etmiş ve bir o kadar da yaralı sayısı var…

Dostlar; “Yazsana bir şeyler”, “bir şeyler anlatılmalı”, “Senin yorumun ne?” diye mesaj atıyorlar.

Bugüne dek ne yaptık? Yazmadık mı? Anlatmadık mı? Bunların daha da ileri gideceğini “yüz” bulacaklarını söylemedik mi?

Hatta… Bundan sonra olacakları da söyledik… Göreceklerimizi maalesef yaşayacaklarımızı tek tek anlattık. Ne oldu? Kim anladı? Kime anlatabildik?

“Şehitler ölmez vatan bölünmez”…

“Bir avuç çapulcu”…

“Koskoca Türkiye”…

“Şehit kanı yerde kalmaz”…

“Şehit analarının acısı dinecek”…

Daha neler neler dinledik. Hep hamaset, hep Türk’ü Türk’e meth etme…

“Osmanlı torunuyuz” somun pehlivanlığı.

“Bu cumhuriyeti biz kurduk. Biz yaşatırız…” lafları…

Bu cumhuriyet kurulurken, kimler nerede ne savaşlar veriyordu bilen mi var…

Kimdi bunlar acaba?

…………..

Bunlarla kafa patlatmaya ne gerek.

Birileri çıkar gereğini yapar!...

Kim o birileri?

Valla benim bildiğim “O birilerinin” zaten büyük çoğunluğu içeride.

Bu içeridekiler için;

“O asker zaten hayır etmez”,

“O yazarken dine bulaşıyor yaramaz”,

“O Kürt destekçisiymiş”,

“O Apo’nun yandaşıymış”,

“Onlar demokrasi karşıtıymış”,

“O-onlar darbe yapacakmış oh olsun”,

“Onlar bizim partiden değil”,

“O’nun-onların yazdıklarını beğenmiyordum”….

Bunları ve dahasını halkımızın kendisi söylemedi mi.

Kaleler tek tek elden giderken uyardığımızda; Demokrasi düşmanı, vatan haini, komplo ve felaket senaryoları ürettiğimiz yüzümüze tükürük gibi atılmadı mı?

Daha düne kadar sadece doğruları yazdığım için bu sayfam saldırıya uğramadı mı?

Yeni şeyler üretecek yaratacak durumda değilim. Hele ki kimseyi mutlu etmek adına işkembeden atacak halim de yok.

Siyaset-politika satranç tahtası gibidir. Kayıplar geri kolay gelmez. Hataların çoğalması en usta oyuncuyla bile o düşülen varyanttan kurtarmaz.

Bir kez daha Demotike (halkın anlayacağı dil) olarak en açık haliyle söylüyorum.

O, “birileri”nden kasıt ordu…

Ama bu beklenti boş…

Burada ancak bu kadar.

Dostça kalınız.

6 Aralık 2009 Pazar

Sayfama saldırı

Kıymetli dostlarım;
Sayfama son derece profesyonel bir saldırı aldım.
Web aramasında listelenen sayfamda "Bilgisayarınız için tehlikeli bir site" diye koyulmuş bir uygulama ile okurların kaçırılmasını sağlamak bir yana spesifik bir programla benim bu sayfaya girmem bile engellenmişti.
Dostların ilgi ve yardımları ile problem çözüldü. Bu arada programın yerleştirildiği bazı yazılarda mecburen silindi...
Problemin çözümünde katkıda bulunan tüm kıymetli dostlarıma, bir kere daha teşekkür ederim.
Bir dostun bu sabah bir kez daha söylediği gibi.
"Meyveli ağaçlar taşlanıyor"...
Ne var ki; Filiz vermeye, dal budak salmaya devam ediyor o ağaçlar...
Dostça kalınız.

20 Ağustos 2009 Perşembe

Ramazan'da (Mukabele) konusu

Dini konularda yazmayı (siyasi açıdan ve siyasallaşan din konuları dışında) haddimi aşmamak adına yazmak istemiyorum. Evet netice olarak, ciddi bir bilgi birikimine sahibim ama bu kulvarda hareket etmek, olası ileri ve ciddi sorulara verilmesi gereken cevapları vermek noktasında belki de yeterli olmaya bilirim kanısını taşıyorum.
Yaklaşan Ramazan nedeni ile ilgili olduğunu sanıyorum, e-postama 11 adet dini soru geldi.
Bu arkadaşları bilgiye ulaşacakları kaynaklara yönlendirdim.
Fakat bir soru dikkat çekici idi:
“Ramazan ayında mukabele ülkemizde genellikle yanlış uygulanıyormuş. 2 dosta sordum yanlış olduğunu onlarda söylüyor ama doğru konusunda biraz farklı anlatıları var. Bu anlatıları size aktarmadan doğrudan DemotikE’nin bu konuda ne düşündüğünü, neyi doğru olarak bildiğini ……….. sevinirim.”
Soru aynen bu.
Kişisel düşünce ile yorumlanabilecek, yada farklı düşünce açılımlarını içeren bir konu değil bu. Dolayısı ile dini olarak adı konmuş, islamın nerede ise başlangıcından bu yana gelenekleşmiş bir uygulamaya şöylede yapılır, böylede yapılır filan denemeyeceği gibi. Bunu ben-biz böyle uyguluyoruz da denmez-denemez.
Evrensel, toplumsal yada bilimsel olarak ortaya konulan doğrular. Yine bu yapıları oluşturan eleman ve unsurlarca değiştirilmediği (ki; bilimsellik dışında pek mümkün değildir) sürece, yalnızca tek doğruyu işaret eder. İşte bu konuda, bu gerçeğin içindedir.
Kişinin; “Bu yanlış ama doğrusunu iyi bilmiyorum” gibi laf etmesi, yada doğru adına yine bir başka yanlışı savunması yada topluma-kişiye-kişilere sunması, zaten başlı başına bir hata ve bu bilgiye doğru diye bakmak inanmak büyük talihsizliktir.
Burada aslında başka usluplar kulanılabilir ama buna gerek görmüyorum.
Kıymetli dostum ve dostlarım. Mukabelenin ne olduğunu izah edeyim;
Kuran-ı Kerim 30 cüzdür.
En uygun olan (evla), 30 kişi bulunur ve her biri bir cüz alır. Okuma birlikte, aynı mekanda başlar ve biter. 30 kişi topluca 1 hatim indirmiştir. Bu Ramazan boyu her gün sürer ve sonuçta, 30 kişi topluca Allah’ın rızası için 30 hatim indirmiş olur. Ayrıca her kişide 1 hatim indirmiş olur. İşin aslı bu.
Gelelim, konunun hassas noktasına. Okuması olmayan nasıl okuyacak?
Eğer bu durumda bir kişi var ise bu durumda sayı 31 olmalı ve okuması olmayan her kişi için +1 artmalı. Örnek 30 okuyan 11 okuması olmayan. Toplam 41 kişidir gurup.
Şmdi buraya dikkat. Eğer Okuma bilmeyen varsa (kaç kişi olursa olsun) 1. gün 1. cüz sesli olarak okunur. Tüm katılımcılar dinler. 1. cüz bittikten sonra grup dağılmadan diğer 29 cüz okunur. 2. gün 2. cüz sesli olarak okunur ve uygulama aynen son cüze kadar bu şekilde devam eder. Bunun sonucu; “Rabbimizin, bu okuma bilmeyen ama gruba-grubumuza Allah’ın rızası için katılıp, Kuran-ı dinleyen kardeşlerimizinde bu çabasını hatim olarak kabul etmesini niyaz ederiz.” denilerek topluca hatim duası ile bitirilir…
Şimdi burada 30 kişilik bir gurup toplanamaya bilir. Bu durumda cüzlerin okunması ve sıralaması katılımcı kişi sayısına ve kişilere bağlı olarak kararlaştırılır.
Gurubun 30 kişiden eksik olması, okuma bilmeyen katılımcılar konusunda hiçbir farklılık getirmez. Okuma-yazma bilmeyenler için durum değişmezdir.
Hepsi bu…
Yani çoğu topluluklarda izlediğimiz; Bir kişi kuran okuyor ve diğer grup bu sözleri tekrar ediyor… Yada; Bir kişi okuyor ve grup bu okunanı Kuran sayfalarında gözle yada parmakla takip ediyor… Yada; Herkes Kuran’ı açmış birlikte baştan yada sure sure okuyor.
Hayır bunlar mukabele değildir.
Bu uygulamalar zaman içinde unutulmuş ama sona tekrar uygulamak ihtiyacı duyup, yeniden başlamalarda istemeden yada anlatının yanlış anlaşılması nedeni ile oluşan farklılaşmalardır.
Ayrıca topluca okuma (baştan başlayarak yada sure sure) bu adı mukabele olmayan ama topluca okumadan (cemaatle okumadan) Allah’ın vereceği bereket ve af nimetini beklemektir.
Dostça kalınız.

19 Ağustos 2009 Çarşamba

Fokur fokur kaynayan Kafkasya

Her gün internetten ulaştıklarımda dahil onlarca gazeteyi izliyorum. Ayrıca, ulusal ve büyük yerel ajansları da sürekli izliyorum.
Yabancı ajanslarda önemli altyazısı ile geçilen haberlerin pek çoğu, ülkemizde halkımıza ulaştırılmıyor.
Dünya çapındaki ciddi araştırma kurumlarının yaptığı araştırmalardan, başlayarak ülkelerin ekonomik dalgalanmaları, siyasi çalkantılar, dünya çeşitli ülkelerindeki terör, saldırı, suikast, ayaklanmalar, işçi hak arayış eylemleri hiç ama hiç biri yok bizde.
Halkımıza bu konularda genellikle bilgi verilmemesi için birileri bu haber musluklarını resmen kapatmış durumdayız.
Bilhassa, Rusya’dan kopmuş-ayrılmış, Müslüman yada içinde azınlık müslümanlar olan ülkelerin haberleri özellikle makaslanmakta.
Radikal İslam bu ülkelerde at oynatıyor. Bu yapıya bağlı terörist faaliyetler aldı başını gidiyor. Kafkas Dağları bölgesinde çok ilginç gelişmeler yaşanıyor.
İnguşetya çıktı şimdide. Zaten bir avuç İnguş var, onlarda teröristlerin elinde oyuncak durumuna düştüler.
Bu hareketlerin hepsi, Rusya’ya kazık. Sonra Rusya ayağa kalkıp, haklı olarak tokadı bastı mı, çığlık çığlığa; “Ruslar mezalim yapıyor”…
Yakında, “Ezilen İnguş kardeşlerimize yardım edelim” kampanyaları da düzenlenmek üzere. Camilerde, hukuken yasak olmasına rağmen ve ancak bölge din işleri müdürlüğünün onayı ile kontrollü olarak açılmasına izin verilebilen, ama bu uygulamanın rafa kaldırılmasından dolayı çığ gibi büyüyen mescitlerde; “Pamuk eller cebe” demeye başlarlar…
Kraldan çok kralcı dingillerimizde aynı İsrail-Kosova hatta Uygur bölgesinde olduğu gibi kendi web sayfalarında bunun bayraktarlığını da yaparlar.
Evet. Bölge sıcak. Fokur fokur kaynıyor.
Ama dilerim yanılırım. Bu kez çok çok çok acı olacak…
Olan yine bölge yaşayan halklarına olacak…
Dostça kalın.

16 Ağustos 2009 Pazar

Facebook

Bir süredir Facebook’ta dolaşıyorum.
Gördüklerim içimi kanatıyor.
Bu ortamın gerçek amacından uzak kullanılması bir yana, nerede ise kundak çocukları tarafından kullanılıyor olması gerçek bir facia…
Ard niyetli yıkıcı faaliyetlerin buralara malzeme taşıması, eğitimsiz gençleri zehirlemeleri başka bir dert.
Düşünüyorum da; ülkenin sahibi yokken bu ortamın mı ciddi sahipleri olacak.
Gençlerimizi izledim…
Şaşkınlar. Neyin doğru neyin yanlış olduğunu ayırt edemiyorlar.
Gerçekten iyi niyetinden samimiyetinden emin olduğum gençleri takibe aldım ve izledim…
Kavram kargaşası yaşıyorlar.
Görsel basın olsun, yazılı basın olsun doğru dürüst eğitim almalarını ve gerçek anlamda bilgide yükselmelerini bırakın desteklemek, aksine köstek oluyor.
Bu pırıl pırıl gençler aile yapıları ve alışkanlıklar olarak da kültürel gelişimlerini başkaca kaynaklara yönlendirmek imkanından da yoksunlar.
Bu durumda tam bir çelişkiler yumağının içinde bocalayıp duruyorlar.
İçim acıyarak bakıyorum…
Aslında bir şeyler yapmak gereğinin farkındalar. Çorbadaki tuza katkıda sağlamak istiyor bu çizgide de bir şeyler yapmak istiyorlar.
Taşıdıkları, “ben” bunu yapmak gerekliliğini kendilerine bağırıyor.
Ve bu gençler bunun bilincinde davranış gösteriyorlar…
Ama işte gerçek burada.
Hangi taşı kaldırması gerektiğini bilmiyor.
Altında en zehirli sürüngenlerin olduğu taşları yerinden oynatıyor.
Onlara, yeni yaşam alanları sunuyor. Başka yere – yerlere taşınan altında akrep olan taşlar buralarda yeni koloniler kurabiliyor.
Hiç değilse birilerini kurtaralım diyor el uzatıyorsunuz…
Ne var ki; O gence o kadar çok uzanmış el var ki; Sizin elinizi görmüyor bile.
Ayrıca; basit mantıkla “O kadar insan yanlış, bir sen mi doğrusun” açmazında da kalmıyor değiller…
El kadar bir çocuk… Namus-onur-haysiyet-vatan konularında, çarpıtılmış-provoke edilmiş-istismarcı-yanlı yayınları sayfasında yayınlamak – yayınlayabilmek cesaretini gösteriyor, futursuzca bu küstahlığı yapabiliyor.
Ana yok baba yok…
Ben de çok şey istiyorum galiba.
Kişi kendisinde olmayanı evladına nasıl verebilir ki…
Dostça kalınız.

15 Ağustos 2009 Cumartesi

Şeriat ülkesinde ahlak dışı yasalar, işte Afganistan

Afganistan’da sessiz sedasız anayasa değişikliklerine gidildiğini, sonuçlarının ise genel olarak kadınların haklarının kısıtlanmasını getirdiği duyumunu almıştım.
Dün bu konuyla ilgili bilgi toplamaya başlayınca, çok ilginçtir faal gazetecilik yapan pek çok dostumun bile konudan haberi olmadığı gerçeğini gördüm.
Şimdi sıkı durun; dünyanın en ciddi ajanslarına bile dün öğleden sonra geçilmeye başlandı bu haber…
Ve başka bir gerçek; araştırmalarımızın ilk sonuçlarını, gerekli bilginin ayrıntılarını ülkemizdeki radikal İslamcı kanatlardan aldık.
Afganistan’da yeni yasal uygulamalar, kadınların elindeki nerede ise son denecek yasal olanakları da elinden alıp, tam bir “köle” haline getiriyor.
Tecavüze uğrayan kadına, tecavüzcü “bedel” ödemeyi kabul ederse. Suçu “yok” sayılacak.
Kocası ile anlaşmazlıkları nedeni ile yatmak istemeyen kadın aç bırakılabilecek ve hiçbir ihtiyacı kocası tarafından giderilmeyecek.
Kocası; “Akrabalarınla hiç bir surette görüşmeyeceksin” diyen kadın, buna kayıtsız şartsız itaat etmek zorunluluğunda.
Ne kadar çocuğu olacağı konusunda tek karar erkekte ve kadının sağlık koşullarını ileri sürüp, bunu belgelemiş olması bile kocanın çocuk konusunda verdiği kararı etkilemiyor.
Kadının ekonomik nedenlerle kocasından şikayetçi olması, kadının gerekçe olarak gösterebileceği bir şey değil.
Ayrıca; çocukların eğitiminden ve evleneceği kişiyi seçmekten kadını uzaklaştırıyor ve tek kararı erkeğin vereceğini de hükmediyor.
Sanırım çok fazla dava konusu olduğu için alınan başka bir kararda, kadının gezme – eğlenme gibi faaliyetlerini de kocasının iznine bağlaması.
Ve rezilliğin daniskası başka bir karar.
Bir soluk alıp öyle okuyun.
Şimdiye dek, çok eşli erkeklerin her kadın için ayrı oda açması gerekliliği vardı. Bu hükümde kaldırılıp; “Erkek imkanları nisbetinde kadınlara oda verir. Kadınlar imkanları dar olan kocadan “ayrı oda” isteyemez.
Ahlaksızlığa bakın. Yani koca bir odaya girdiğinde, (tabirimi bağışlayın) bir eli yağda bir eli balda olacak… Vay babam vay…
Daha başka şeylerde var ama emin olun hiç biri halkın yararına ve çıkarına değil.
Üstelik tam tersine…
Buyurun... Dini olduğunu söyleyen yönetimi görün.
Buyurun… Müslüman geçinenleri görün.
Buyurun... Şeriatın nasıl uygulandığını görün…
Dostça kalınız.
Az önce aldığım (düzenleme saati) bir habere göre, muhaliflerin(!) şiddetli baskısı nedeni bu değişikliklerin bazıları tekrardan düzenlenecekmiş.
Afgan halkı adına sevindim. Çünkü; karanlıkta 1 mum bile değerlidir.

13 Ağustos 2009 Perşembe

Bakalım bu "toruna" kimler sahip çıkacak

AKP Kadın Kolları Başkanlığı, "kürtçe" bir sloganın yer aldığı “demokrasi manifestosunu” (!) geri çekmiş.
AKP antetli matbu evrakta, Kürtçe yazı ve slogan olması, gerek halkın tepkisi ve gerekse hukuki açıdan sorun yaratabileceği endişesi AKP yönetimini bu metni geri çekmek zorunda bırakmış.
Evet… Güncel haber bu…
Sanırım bendenizi izleyen yada ülkemizdeki doğruları yazan yazarları izleyenler, her zaman söylediğimizi hatırlayacaklardır.
“Tarikatlar sadece alevi tarikat ve cemaatler dışında olarak tamamen Kürt kökenlidir.”
Ülkemizde, radikal islamın iktidar olmasında dış kaynakların da desteği ile en büyük çalışma buralarda yapılmış ve hala yapılagelmektedir.
Halkımızın, manevi duyguları istismar edilerek, kandırılıp-aldatılarak kendi cenahlarına çekilmekte ve bu şekilde bizi kendi içimizden vurmaktalar.
Bunu defalarca dile getirip anlattık.
Tarikat ve cemaatlerin elleri çok uzun ve ekonomik güçleri devasa.
Sözde şeriat adı altında yönetilen faşist İslam ülkelerinin de desteğinin yanı sıra bölgemizde çıkar hesabı yapan gelişmiş ülkelerinde desteği, bu şer odaklarını daha bir cüretkar ve pervasız hale getirdi.
Ülkemize gelen Arap liderleri artık devletin gösterdiği mekanlarda değil, tarikat şeyhlerinin seçtiği mekanlarda ağırlanıyorlar.
Bu geri çekilen yazıya gelince…
Bu ve benzeri pek çok yazı ve diğer çalışmalar bu şer yuvalarında hazırlanıyor.
Eeeee….
Buradaki, kraldan çok kralcılar bazen böyle hatalar yapıyor ve kendilerini ele veriyor.
Olay açık seçik ortada ama bakmayın siz.
Bu koca ülkede kaç kişi bu gerçeğin farkında…
Bu yazımı kaç kişi okuyacak, anlayacak ve toplumla paylaşacak.
Hele bu blog ortamında.
Darılmak yok. Gücenmek yok. İğneyi önce kendimize batıralım.
Basit bir futbol takımında bile, 11 kişinin hepsi görevlerini ancak yaptıkları takdirde maçı kazanma şansı vardır. Burada 1 tek kişi görevini aksatsa-üstüne düşeni yapmasa başarı beklemek hayaldir.
Bizler; “Artık dönülmez yola girdik. Bu ülkede kötü gidiş durdurulamaz” derken, gerçekte kinayemizin ne olduğu açıktır.
Her kimse o…
Her ne ise o…
Her nasılsa o…
Birgün bu ülkeyi kurtaracak. Bu ülkeye bir şeycikler olmaz. Kimse bir şey yapamaz.
Derler ya; “En son babalar duyar”… Bugün bir kez daha söylüyorum.
Bu kız iğfal edildi ve bekle yakında “torunu” kucağına alacaksın…
Ama duymamak için elinden geleni yapana ne denir…
Göreceğiz… Bakalım bu gayrimeşru çocuğa kimler sahip çıkacak…
Anasına (vatan) kimler sahip çıkacak…
Dostça kalınız.