BLOGGER'a TEŞEKKÜRLER DemotikE

7 Mayıs 2008 Çarşamba

Genç gazeteciler dikkat!

2 gündür e-maillerle boğuşuyorum.
Ülkemiz, aslan medyasının torpillerle doldurulmuş kadrolarında yer bulma olanağı bulamayan, gazeteciliği “okudukları” halde ciddi yerlerde iş bulma olanağı bulamamış, kıyıda köşede kalmış gencecik delikanlılar mesleklerinin sorumluluk bilincinde, yinede kendilerince bir şeyler yapmaya “üretmeye” çalışıyorlar.

Medyada yıllardır zaten “ayaklar baş” olmuştu.
İşe adam değilde, adama iş bulmak düşüncesi, “yandaşlıklar”, “adam kayırmalar”, “nüfuz kullanmalar”, “ayak oyunları” işte bu hale getirdi aslan medyamızı.

Basını zerre kadar tanımayan, gazeteciliğin “G”sini bilmeyen adamlara kadrolarını açarsan olacak olan budur.

Gazeteler, vasıfsız işçi çalıştırabilen fabrikalar yada ufak atölyeler değildir.
O kutsal yapıya adımını atan, asgari bilgilere sahip olmalıdır.
Tabii, bir ülkede holding sahipleri, sanayiciler gazete sahipliğine soyunmuş olursa elbette olacağı bu. Utanmasalar, stajyer gençlere bile yer vermeyecekler. Kaldı ki; onu bile doğru yapmıyorlar. Gazetecilik okuyan stajyer gençlere, gazetenin elektrik atölyesinde yada baskı dairesinde görev veriyorlar. Gazetenin içinde gazetecilikle ilgisi olmayan daha ne işler var ne işler. Garajda görev yapan stajyerleri bile maalesef gördüm.

“Ayaklar baş, başlar ayak” polemiği, kim nereye isterse oraya çekilebilir. Ayakları “yok” saymakla başlayan çizgide, hele “ayakların” sırtınıda sıvazlayıp, “hiç”liklerini, akıllıca savunma ve sözde insan hakları, insan eşitlikleri üzerine ne vecizeler döktürülür.
Hele bu bizim gibi“ayaklar” ülkesinde yapılınca, “ayakların” alkışını elbet alacaktır.

Sözde okumuş, diplomalı “cahil” ordusuna sahibiz.
Kültür, onu zaten geçin.
Üniversiteli delikanlı ile konuşuyorum; “eğitim-öğretim-kültür” bunları teker teker açıklayamıyor. İnatla bana kanıtlamaya çalıştığı tek şey (cümle aynen kullanılmıştır);
“Yaa. Sen ne diyorsun amca. Ben üniversite okumuşum. Senin bahsettiğin, eğitimde, öğretimde, kültürde burada verilmiyormu yani….”
Yorumunu siz yapın… Nasıl yapacaksanız…

Neyse, genç gazetecilere dönelim. Bazılarını görüyorum. Göğsüm kabarıyor. Ailelerindende aldıkları düzgün eğitimin mativasyon ve katkısı ile bir şeyler yapmaya “üretmeye” çalışıyor-çabalıyorlar.
Bazıları, “çizmeyi aşarak” tarikat ve cemaatleri araştırmaya bile başlamış. Bu gençlere gereken uyarıyı yaptım ve yapmayada devam ediyorum ama bu iş oldukça boyutlu.
Çoğu kez, cevap olarak yazdıklarımın yetersizliğini, yeterli olamayacağını biliyorum. Çünkü bu gençlerin büyük çoğunluğu ile yüz yüze söyleşi imkanına sahip değilim.
Bu gençleri, başı boş mayın gibi görüyorum. Tam donanıma sahip olmayan, bu gençler, gençliğinde verdiği “hırs-yüreklilik-gözü karalık” ile burada ayrı bir sorun olan “kendini ispatlama” yönünde yanlış adımlar atıyorlar.
Cemaat ve tarikatlara bulaşıp, Radikal İslamcıların çevrelerinde dolaşıyorlar. Araştırma adına yapılan bu iş, deneyimsiz bu gençler için ateşle oynamadır.
Gazeteciler, yazarlar, aydınlar… Sizlerde bu gençlere sahip çıkın, uyarın, yardımcı olun…
Bu gençler, bana ulaşıyorlarsa size çok daha fazla yaklaşıyor, dert ve sorunlarını paylaşıyor olmalılar.
Genç dostlarım; sizleri buradan bir kez daha uyarıyorum. Tarikat ve cemaatleri donanımsız olarak araştırmaya, buralardan bilgi toplamaya görüntü almaya kalkışmayın. Bu intihardır.
Gençliğinizi ve atılganlığınızı anlıyorum.
Ama asla unutmayın; Ülkemizin kahraman ölülere değil, cesur-yürekli ve akıllı dirilere ihtiyacı var.

Akıllı dedim aklıma geldi; Yine 2 gün önce bir gazetede çıkan yazıdan yola çıkarak, bu konunun hassasiyetini örnekleyeyim:
Beykoz’daki bir Tarikat şeyhinin villalarını görüntüleyen gazetecilere saldırılmış, makineleri alınarak darp edilmişlerdi.
Bu haberden sonra şöyle yazmıştım:
söz konusu haberde zarar – ziyan bir an önce karşılanıp, “yanlış anlamalar” tatlıya bağlanacaktır. Tatlı tatlı yaklaşan bu zevat, gazetecilerin “şikayetlerinde diretme ve üstelemelerine” fırsat vermeyecek, gerekirse “bedelini” ödeyeceklerdir.

Bakın… Tam dediğim gibi oldu. O gün bugün tek satır yazı yok. Olmaz. Olamaz.
Yazmazlar. Yazdırmazlar. Ört-bas ederler.
İşte olay bu. Ülkemizin en büyük gazetelerinden biri bu konuda geri adım atıyor.
Türkiye’de, Radikal İslam hangi noktaya gelmiş, gerisini siz anlayın artık.
Koca gazeteyi susturanlar, gencecik stajyerleri “ham” yapar…

Dostçakalın.

2 yorum:

Adsız dedi ki...

şarkıcı yarışmalarında (popstar, mopstar)jüri üyesi olmak, ünlü bir manken olmak büyük gazetelerde köşe yazarı olmaya yetiyor da, artıyor bile. Bir ara Armağan Çağlayan Hürriyet'te köşe yazarlığı yaptı! kabahat kimde tabii ki, onu köşe yazarı yapanlarda! Zülfü Livaneli'nin şarkıcı kızı da değişmediyse Milliyet'te köşe yazarıydı. Bir gazetede köşe yazarı olmak o kadar kolay mı? Aylin Livaneli şarkıcı ayrıca vasat bir şarkıcı..şarkıcılıkta dikiş tutturamadı diye babasının torpiliyle köşe yazarı oldu, Nil Karaibrahimgil adlı reklam filmi yıldızı, yine vasat şarkıcı köşe yazarlığı yapıyor, daha böyle köşe yazarı olan abuksabuk ama ünlü pekçok isim var...Ayşe Arman ve Pakize Suda'yı sevenler de kusura bakmasın, kadınlar 50 yazı yazıyorsa, 2 tanesi okunmaya değer! bizim bloglardaki günlük hayatlarını yazan blogcuların HEPSİ o kadar yazabilir! Alya ağladı, Alya kustu, Alya gak dedi, guk dedi...zaten Hürriyet'e de gazete denmez paçavranın teki yazık ki, içinde birkaç kıymetli yazar hala yazıyor...Oktay Ekşi gibi mesela...
selamlar, iyi geceler...

Demo dedi ki...

O sayfalarda gördüğünüz imza ile çıkan yazılar bile kendilerine ait değil.
Hürriyet'in kadrosuna gelince; Bir gazetenin yayın politikası bir yana konulunca elde temel olarak gazeteyi gazete yapan 2 unsur kalır.
Biri (mutfak dediğimiz) yazıişleri, diğeri yazar kadrosu.
Hürriyet'in yazar kadrosunda çok az da olsa, dediğiniz gibi başta Sayın Oktay Ekşi gibi bazı değerler var.
Burada, oldukça farklı birşey söyleyerek konuyu noktalayacağım.
Hürriyet, işçisinin çalışanının ahını aldı. Oysa, ülkemizde en kaliteli gazete işçileri kadrosuna da sahipti. Sendikadan kurtulmak, bu yükten sıyrılıp, kazancına daha fazla kazanç katma adına, sendikalı profesyonellere "tensikat" uyguladı, yerine kimleri aldı biliyormusunuz?
Türkçeyi zor konuşan varoş insanlarını sendikasız işçi diye topladı.
Şimdi, siz söyleyin bu Hürriyet belini doğrultabilir mi?
Hergün havuzuna canlı yüzlerce balık attırıp, onları olta ile tutanlar bir yanda, Hürriyet'i Hürriyet yapanlar kapı dışarı...

Kalite, ancak kaliteli insanla elde edilebilir.
Gazeteler, yakın gelecekte, bugünkü durumlarını bile mumla arayacaklar.
Bu bir harakiri idi. Artık yavaş yavaş bedelleri ödenmeye başlanacak.
Dostçakalın.