BLOGGER'a TEŞEKKÜRLER DemotikE

23 Ocak 2009 Cuma

Peygamber diyemedikleri için "Allah Dostu"

Bazı dostlarım; “Bizlerin gözlerinden kaçıyor ama zaman içinde anlatı ve eylemlerin nasıl farklılaştığını, bugünkü pek çok gelişmenin, geçmişteki hareketliliklerle tezat ve paradoks teşkil ettiğini, çeşitli yayın ve kişilerin açıklama - belgelerinden anlıyoruz…” diyorlar.

Dürüst ve namuslu kişi, netice olarak geçte olsa doğruyu bir şekilde yakalar dostlarım.

“Gün gelecek, bunların hepsi tek tek önümüze dökülecek ama maalesef o gün çok geç olmuş olacak” cümlesini yazılarımda defalarca boşuna mı yazdım…

Artık göreceğimizi gördük, anlayacağımızı anladık. Bu nedenle çaresizlik ve üzüntü içinde de olsa; “Biz cumhuriyetçiler için son kale olan ordumuz da artık yok…”

Şu an Ergenekon adı altında yapılanlar, toplumsal tepkilerin sınanması aşamasıdır.
Bu süreç, 2-3 ay kadar daha sürdürülür sanırım. Toplumun unutması, konunun kabuk bağlaması için bu süreç yeterlidir.

Kaldı ki, bu birkaç aylık süreç, netice olarak seçim sonuçlarının getireceği rahatlık ve avantajlarla da ilgili olarak yeni sürecinde başlangıcı olacaktır.

Şu an radikal islamcıların henüz çözümleyemediği ve tam anlaşma sağlayamadığı konu, Fetullah Gülen’in yasal durumu. Harıl harıl çözüm arıyorlar. ABD’li uzmanlarda yasalarımızı didik didik edip inceleyerek bir yasal açık yakalamaya ve kılıf bulmaya çalışıyor. Aslında bu açık bulundu ama akıllı birinin kalkıp oyunu bozma ihtimalinden çekiniliyor.
Bu nedenle kalkanlar sağlamlaştırılıyor.
Ve birde iktidar sorunu var. Bazıları (tarikatlar) Gülen, partinin başına geçsin diyorlar.
Bu biraz zor… İlkokul mezunu ve tüm yazıları başkaları tarafından kaleme alınmış bir insan bir şekilde ciddi olarak toplum karşısına ve sorulara muhataplığa çıkarsa, onun hali cahil Tayyip’ten de beter olur. Bunu çok iyi biliyor…
Kaldı ki; Hedef zaten halifelik….
Başbakanlık ve dahası cumhurbaşkanlığı bile kesmez…
Kula kulluk edecek, el etek öpecek, kıçını yalayacak insanlar lazım onlara…

Bu arada yeri gelmişken başka bir soruyu da yanıtlamış olayım.
Tarikat ve cemaatlerin, toplumun içine saldığı yüzlerce iki kişilik ekipler var. Bunlar, insanlara arkadaş, dost gibi yaklaşıp evlerine kadar girip, dağarcıklarındaki birkaç sure-dua ve aldıkları eğitimin katkısı ile ağzı laf yapan adamlar.
Görevleri bu. Yandaş ve mürid toplamak. Bir şekilde her haneye nüfuz etmek.
Bunlar, özellikle işyerlerinden başlayarak arkadaşlık ve sözde dostluklar kurmakta.
İlk başlarda; “Bizim siyasetle işimiz olmaz” diye başlarlar söze.
Ama yiyip içtikten, izzet ve ikram gördükten sonra dilleri açılı verir.
Ve ilk sözlerinden biri; “Gördüğüm mübarek Allah dostu…” cümlesidir…
Artık peygamber gelmeyecek. Peygamber dönemini Allah; “Sizlere artık peygamber gönderilmeyecek” diyerek kapamıştır.
Ne yapsın adamlar. Başka çareleri yok. Allah dostu diyorlar… Elleri mahkum…

Kimin Allah dostu olup olmadığını biz kullar asla söyleyemeyiz…
Bunu söylemek, haddini aşmanın ötesinde kulu günaha sokar.
Dünya hayatında ince bir ipin üzerindeyiz. Kimin Allah’a daha yakın yada uzaklığı ve dostluğu asla ama asla düşünülemez dahi.
Çünkü bu kul ile Allah arasındadır. Allah için yapılanların değeri de doğrudan Allah katından verilir. Bunun ne ve nasıl olduğunu konuşmak bile insanı günaha sokar.

Ama adamlar yürekli. Hedef ve maksuda ermek için dinen “yalan” söylenebilir, günah yoktur mantığı içindeki adamdan korkacaksın. Her şeyi yapar.
Bendeniz 53 yaşındayım ve bu yaşa kadar “seyyid” (peygamber soyundan gelme) olduğunu söyleyen o kadar çok insan gördüm ki, aklınız ve hafsalanız almaz…
Düşünün… Ben Türkiye’de bunu gördüm. Diğer İslam ülkeleri ne durumda acaba?.....
İşte bu adamlar bu kadar Allah’tan korkmaz, yürekli ve haddini aşan kişiler.
İşte Allah’la, dinle, mukaddes kitabımızla aldatma bu…

Bu “Allah dostları” (sünnet) derler….
Öncelik sünnete verilir. Şimdi dikkat edin nedenini açıklayacağım.
Kuran-ın okunması işlerine gelmez. Çünkü yüce kitap asla çarpıtılıp değiştirilemez.
Ama “Allah dostu” bu sünnettir dediği her şey sorgusuz ve sualsiz uygulanır.
İşte, peygamber efendimizin sünneti seniyeleri ile de böyle oynuyorlar.
Baştakilerin; “Sünnettir” demesi işi bitiriyor.
Kuran okuduğunu (Türkçe) öğrendikleri kişilere; “Aman ha korkarım. Yanlışlık olmasın. Şeytan vesvese vermesin dikkat” derler. Allah’ın koruması altındaki yüce kitabımıza hakarettir bu, ama gel anlat….
Oysa Kuran; “Bu kuran size apacık bilgi versin ve siz kullar bilmediğinizi öğrenesiniz diye verilmiştir” der…
Halkımız, dini açıdan Allah yolunda olmaya çalışıyor bu doğru ama dini bilgisi ya yok yada zayıf. İşte bu durum din bezirganlarına çok büyük avantaj sağlıyor.

Dostça kalınız.

8 yorum:

aysema dedi ki...

"Aldatmak" en iyi yaptıkları işlerden biri...

Aldatan suçlu da aldananları ne yapacağız?

Yazık bu ülkeye!

Demo dedi ki...

Sayın Aysema;
O aldananları, düzeltmek çok zor.
"Zor" diyorum. Çünkü çok iyi tanıyorum.
Bu kişiler, kraldan çok kralcıdır.
Yine basit tanımı koyayım:
Cahil, küstah ve yürekli olur...
Bunların durumu bu.
Maalesef, zaman içinde bu insanların züriyet çocuklar, gerçek bir eğitim-öğretim ortaya koyulduktan sonra (şu an ön çalışma ve planlaması dahi yok) 150-200 senelik bir geçiş dönemi sonunda düzelebilir.
Türkiye, gelişmiş ülke yutturmacası ile gelişmemiş ülkeler içinde, halkı açlık sınırında olmasına rağmen, otoyollara bakılarak "bu ülke insanı zengin" papağanlıkları hep bu amaca hizmet etmekte.
Burada, halkımızda zaten bunu böyle görmekte. Oturduğu mekana ve çevresine bakmadan, gözlemeden hedef nokta seçkinliğe odaklanma.
Keynes, Aristo, Duncan hatta Perikles bile bu konuya dikkat çekmişlerdir.
Düşünün...
Biz daha neredeyiz.
Ve sakın yanılgıya düşmeyin.
Bizler, sadece denizde (Türkiye gibi geri kalması sağlanmış ülkelerde) bir kaç damlalarız.
Hepsi bu...
Dostça kalın.

aysema dedi ki...

"Damlaya damlaya göl olur..."

Olmaz mı?

Demo dedi ki...

Evet...
Damlaya damlaya bir birikim olduğu gerçektir.
Ama bu beklentilerinize bağlı...
Bir yanda oluk oluk akarken, çığ gibi büyürken, damlalarım pek önemi yoktur.
O damlalardan biri olabilen aydın kişi tek yada en fazla 2 çocuk sahibi olurken, bu ülke nüfusunun çoğunluğunu oluşturan cahil ve akıl yoksunları 4-5-6 çocuk sahibi olmakta...
Bizler bir "göl"cük oluşturalım derken, cahiliye toplumu derya oluyor.
.....
Bu dünyada pek çok ülkede yaşandı. Tek ve acı bir çözümü var.
Geçici bir süre, yasalar islah edilip kurumlar düzeltilinceye kadar demokratik olmayan yönetim.
Bu bugün dünya olarak geldiğimiz noktadan bakıldığında, biraz mürekkep yalayanlarca kabul edilmez. Çünkü; Bugün baktıkları gelişmiş ülkelerin çözüm yöntemleri. İyide, o gelişmiş ülkeler yıllar önce bu sorunu çözdü attı. Biz bu zaman içinde gerekenleri yapmadık. Geldiğimiz noktada tıkandık... Gelişmiş ülkelerin hukuki yapılarını kuramadık, sosyal adalet düzenini ve dengeleri sağlayamadık.
Dahası bir cumhuriyete bile sahip çıkamadık ve sadece hamaset yaptık.
Bugün ülkemizin içinde düştüğü durumu düzeltecek ne muhalefet ne kurum kaldı ortalıkta.
Ben, demokrasiden yana değil miyim? Elbette en baştaki savunuculardan biri olmak ve ötesi yaşam felsefemdir bu.
Ama kör gözüm parmağına demokrasi havariliği yapamam.
Demokrasinin kendi mantık ve yapısı olmadığı noktada (Türkiye) benden kimse demokratlık beklemesin. Çünkü; Olmayan birşey istenmez.
Kişinin ve toplumun demokrasi kavramı içinde yerleri ayrıdır.
Toplumsal bir mütabakat içinde demokrasinin uygulanamadığı yada güdük kaldığı noktada, bireysel demokrasi (kişisel) kendi aile yapısının dışında etkin değildir.
Kaldı ki; Sokak kültürü kişinin demokrasi anlayış ve yaklaşımını bile uygulamasını engelleyebilmektedir.
Dostça kalınız.

Adsız dedi ki...

Bugün, Serdar Akinan Akşam'daki köşesinde oldukça farklı bir yazı kaleme almış, ben blogta da paylaştım okuyucularla. Açıkçası, sizin ne düşüneceğinizi merak ettim. Saygılar, sevgiler..

Okan Yüksel

Demo dedi ki...

Kıymetli Okancığım;
Daha bugünkü yazımda yer verdim konuya. O kadar yeni.
Dikkat ederseniz!...
Amerika’nın, Gülen için aradığı çıkış noktasından bahsettim.
ABD’nin planları çerçevesi içinde nasıl ki bir zamanlar sağcı olan iktidarlar, teker teker indirilip yerine Erbakan gibi tarikat ve cemaat bağlantıları sağlam bir yapıya destek verildi ise, bugünde bu yelpazenin Avrupa’nın dışında olarak (o zaten halledildi) Ortadoğu ve Uzakdoğu İslam ülkeleri ile bağlantılar ve Kürt cemaatlere yakınlıklar nedeni ile Tayyip tayifesine verilmiş durumda.
Günlük, palyatif gelişme ve sonuçlara değil, hedef nihayi sonucu görmektir mesele…
BOP planlamaları gerçeğinde bu çok net ve açık.
Bu planın birden fazla sonuçları oluşacaktır zaman içinde…
İki sonuç önceliklidir ama; Biri şeriat (din) devletine dönüş ve bir diğeri Kürdistan’ın resmen yapılanmasını devlet (sözde de olsa) kurmasını sağlamak.
Tayyip daha belediye başkanı olmadan önce ABD’ye gittiğinde, CFR bu planı zaten uygulamaya koymuş ve altyapıyı kurmaya başlamıştı.
Son Ergenekon tutuklama ve gözaltıları ile sivil toplum örgütlerinin artık ne kadar direkçsiz olduğu ve ötesinde bu örgütlerin içindeki sızmalarında başarıldığı, bir kez daha test edildi.
Artık, başka bir gerçek Ordu’nun da durumu ortada…

Doğrusu şu ki; Kimse AKP yada bir şekilde Tayyip ve avanesi çekip gidecekte, bu ülke rahat bir nefes alacak diye düşünmesin. Bu sadece aptalca bir gafletten öte hiçbir şey değildir.
Bugün artık tarikat ve cemaatlerde kurulacak halifeliğin yapısı ve kadroları konuşulup tartışılmakta. Bu yeni yapının, hangi ülkelerle ciddi işbirliği ve (çıkar hesapları) ne şekilde anlaşmalar yapılacağı üzerinde müzakereler yapılmakta.

Bir yıldan fazla oldu. Hatırlarsınız.
Hatta siz bile sayfanıza taşımıştınız.
“Artık zor düzelir bu ülke” demiştim.
Ordu’yu düşünmüş “zor” kelimesini kullanmıştım.
Gerçek bu…
Ama bugün o cümle bende farklı;
Başkalarını bilmem… Zaten hiç bir şeyde değiştirmez ama ben gördüğümü (canımı ne kadar yakarsa yaksın) dürüstçe söylerim.
“Artık düzeltilemez bu ülke”…
Dostça kalın.

Şükrü Yılmaz dedi ki...

Selam Hocam DemotikE

Öncelikle Şahsıma Gösterdiğiniz yakın duyarlılığa teşekkür ederim.
Hocam can sıkıntısından ne bloga girmek istiyorum nede işitmek duymak ama duyarsızda kalınmıyor arada bir böyle bir kaç gün kayboluyorum.
Hocam Hiç dikkat ettinizmi bilmem ama ben dikkat ettim ve Cuma Hutbelerinde ve vazlarınad hiç bir imam,Hoca çıkıpta demiyor madem arapça bilmiyorsunuz madem ki, o zaman KURANIKERİM'i TÜRKÇE yazılışı ve meali tefsiri var onu okuyun ve ne okudugunuzu bilir anlar sınız diyemiyorlar çünkü hesaplarına gelmez milletin gözü açılmasın zaten kör olmuşlar biraz daha kör kalsınlar düşüncesindeler bunların işi gücü din iman allah deyip milleti kendi çıkar emellerine alet etmek.Ayrıca evvelgun akşam ART TV önunde Sayın HUlki Cevizoğlu ile Söyleşi röpörtaj yapılırken bi şe dikkatimi çekti Ceviz oğluna Dıyarbakırdan bir mail geldiği ve gönderen kişinin devlet memuru oldugu evladının okulda Kürt Öğrenciler tarafından hakaret edildiğini bir gün pis türkler bu topraklardan kovulacaksınız dediği dikkatimi çekti ve beynimden vurulmuşa döndüm.ama bunlara inanan şerefsizler hala gerçeği görmüyorlar milletin gözünü kör etmişler.ne diyeyim yazacak söyliyecek çok söz var....
görüşmek dileğiyle sevgi ve saygımla kalınız.

Şükrü Yılmaz
Antakya-Hatay
http://www.sukruyilmaz.net
http://www.sukruyilmaz.net/blog

Demo dedi ki...

Ne diyeyim Şükrü Beyciğim...
Radikal İslamcılar bir yandan saldırıyor, Kürtler bir yandan...
Ermenisi boku püsürüde ayrı bir dert...
İnsan toplulukları, ortak paydalarda hareket ederler ama bu ortak paydanın ne olduğu bile ortaya koyulabilmiş değil.
Şaka değil aşağılama ise hiç değil, insanımız gerçekten açılan çukura gömülmüş durumda.
Cahilliğe, dingilliğe sürüklenirken hep anlattık. Aydınımızı göreve çağırdık, ama olmadı. Vatanı satarak, bireysel zenginliği tercih ettiler.
Olgun kişi, ilkeli olur. Bilgi ve eğitim birikiminin yanı sıra, zaman içinde edindiği tecrübeler kişinin "yol"unu belirler. Ve yine bu çizgiden olarak kişinin olmazsa olmazları gelişir. Bu olmazsa olmazlar, kişsel tercihler yada bireysel önyargılarla hiç alakalı değildir. Toplumsal ve evrensel donelerdir.
İşte bu tür insanların çokluğu ile refah ve huzura - barış ve kardeşliğe, muasır medeniyet çizgilerine ulaşılabilir.
Ama böyle insanlar-insanlarımız "yok" denecek kadar az.
Cumhuriyet gibi bir nimetin kıymetini bilmeyen, bu asırda hala şeriat peşinde koşabilen insanlardan, ordusu bile "verdiği sözü" tutmayan bir toplumdan ne beklenebilir ki...
Dostça kalınız.