Hayatından, günlük hayat şartlarından şikayet etmeyen yok.
Ağlayıp sızlamayan, “Faturalara yetişemiyoruz” diyen çok.
İşsizlik nedeni ile millet, pek çok aile açlık sınırında…
………
Peki. Ağlaşıp yakınmaya hakkımız var mı?
………
Yerli malı kullanalım diye bas bas bağırırken, bizi kim dinledi.
Tarım ülkesi olduğumuz için, Mustafa Kemal en doğru tespiti koyup; “Köylü bu milletin efendisidir” sözünü bugün bile koskoca ülkede kaç kişi anlayabilmiş durumda.
“Ben, zengini severim” diyebilen, bu küstahlığı gösteren başbakan parçasına; “Haddini bil, ağzından çıkanı kulağın duysun” diyen oldu mu.
Dünyanın en pahalı elektrik, su, havagazı, telefon, doğalgaz gibi olmazsa olmazları için, hangi sivil toplum yada muhalefet; “Bu uygulanamaz. Bu halka zulümdür” dedi.
Gelen bir askeri darbe sonrasında, emekçi-işçinin hakları gaspedilip, sosyal haklarının elinden alınması üstüne; “Kardeşim, sen ülkedeki siyasi kaosu çözmek ve siyasi istikrarı sağlamak için mi, yoksa kapitalistlere hizmet için mi yaptın bu darbeyi?” diyen mi oldu.
Sendikalar, kapitalistlerce ele geçirilip yada işverenlerce kurulan “sarı” sendikalar boy gösterip, gerçek sendikaları teker teker yutarken bu milletin aydınları ne bok yiyorlardı acaba.
Ülkemizdeki binaların %79’u ruhsatsız, kaçak yani hukuk dışı. Bu durumdan dolayı ağlaşmalar yakınmalar diz boyu ama konuya el atan, çözmeye çalışan mı var.
Geçtiğimiz son üç ay içinde en fazla Ümraniye olmak üzere İstanbul’un Kadıköy hariç tüm ilçelerinde toplam 7 bin kaçak bina yapıldığını kaç kişi biliyor ve çözüm arıyor.
Yine İstanbul’da düne kadar çöplük alanı olan bölgelerde toplu konutlar inşa edilirken hangi aydın yada sivil toplum örgütü; “Siz, ne yapıyorsunuz” deyip, konuyu yasaların-hukukun önüne koydu.
Dünyanın en ağır vergileri bu ülkede emekçinin sırtında. Örneğin; 33 işçi çalıştıran bir işyerinin bu 33 işçisi, yılda (kabaca bir ölçü) 360 milyar lira öderken, o işyerinin yine yıllık sadece 55 milyar lira vergi ödemesini hangi akılla izah edebiliriz.
Daha öncede söyledim. İşçi ve emekçi ülkesinde kapitalistlere (sağcılar) oy vererek, kara kapitalizme (sermaye) hizmet eden bu halkın kendisi değil mi…
Bizler; “Kapitalizm-sağcılık her zaman dış kaynak ve destek bulur” dediğimizde, bizi dinleyen mi oldu.
Dünyada sadece ve sadece bizim ülkemizde, işverenin baskısı ile solcu hükümetin düşürüldüğü, yıllar sonrasında dış kaynaklı olarak yine dünyada ilk kez bir sol parti içine yıkıcı kişiler gönderilip içeriden çökertildiğinde hangi aydınımız kalkıp ta düzgün bir eleştiri koydu ve bunu halkımızla paylaştı.
Şerefsiz, onursuz ve haysiyetsizce “tü kaka” dediğimiz Avrupa ve Avrupalının dijital ve teknolojik oyuncaklarına saldırdık. Gelişmişlik ve “adam”lığı bunlarda aradık.
İşimize gelenleri baş tacı ederken, Avrupalının düşünce yapısı ve kafasına sırt çeviren, her şeyi bildiğini “adam” olduğunu sanan çok bilmişler bu ülke insanı değil mi.
Din-iman-Allah-kitap dendiğinde bunları kimselere bırakmayan ama şerefsizce ve alçakça bu ülkenin ortak malı üzerine kaçak bina yapan yine bu ülke halkı değil mi.
Benim insanım açlık sınırında işsizlikten kıvranırken, evinin hizmetçiliğinden tutunda, iş yerlerinde ve çeşitli çalışma alanlarında “bedava ve vergisiz” çalıştıkları için Moldovyalı ve Romanyalılar başta olmak üzere, kaçak işçilere kucak açan yine bu ülke insanı değil mi.
Zaten günde 80 lira kazananın çok az olduğu ülkemizde, bu 80 liranın ne kadarı vergiye gidiyor biliyorsunuz. Peki. Evine aldığı hizmetçiye vergisiz 80 lira ödeyen alçaklar bu ülke insanı değil mi. Ayrıca bu 80 lira, çalıştırılan yabancı kaçak işçi olduğu için bu paranın yurt dışına kaçan kısmını düşünmeyenlerde yine bu alçaklar değil mi.
Hem keliz, hem foduluz.
Ağlamaya ne hakkımız var.
Kapitalist ekonominin yarattığı,”kendini tüketen” tüketim toplumuna gelelim.
Ekonomik olarak kıçı boktan kurtulmayan evladı, “illaki ayrı ev açılacak” diyerek borç bataklarına sokup, yıllarca iki yakası bir araya gelmeyen bu toplum insanı değil mi.
Açlıktan nefesi kokan kız ana-babaları; “İlla zengin kocası olsun” diyerek, hayasız isteklerle erkek ailelerini “kız istemeye” korkar hale getiren yine bu toplumun insanı.
Hastalıkta ve sağlıkta, varlıkta ve yoklukta diye başlayan evlilik bağları çıkar birlikteliklerine dönerken, zor yaşam koşulları “destek” gerektirirken, boşanmaların tavan yaptığı ülke bu ülke değil mi.
Evde çoluk çocuğu aç, yarım pabuçla dolaşırken kendi altında son model arabası olan, bunu yapabilen haysiyetsizlerde bizim insanımız.
Türkiye… Bir tek memleket… Ama gerçek İstanbul-Ankara ve İzmir’li hariç tüm diğer şehir insanları şehir ve yöreleri için; “Bizim-benim memleket” dediği başka hangi ülke var.
Şehirde ancak yaşayan ama asla şehirli olamayan dingiller bu ülke insanı değil mi.
Büyük kentlere göç edip, köyünü (geçmişini) aslında unuttuğu halde rezilce toprakçılık yapan da bu ülke insanı.
Eşkıyaya, vurdu kırdıya, mafyaya özenti gençleri yetiştiren bu toplumun insanları değil mi.
Sokakta “abi” muhabbeti yapabilen kızların ailesi, ağzından küfür eksik olmayan, üstelik bu şerefsizliği “erkeklik” sayabilen bu insanlar bu ülke insanı değil mi.
Evinin faturalarını ödeyemediği halde, kadınların altın-para günlerinde gösteriş ve fiyakada başı çeken bizim kadınlarımız değil mi.
Hiçbir gerçek sosyal çevre ve yapısı olmadığı halde, en pahalı giysileri ve aksesuarı alıp dolaplarında küflendiren kimin insanı acaba.
Baba evinde bulaşık makinesini görmeyen kızlar, yemek yapmayı temizliği bilmeyen kızlar, erkekle nasıl konuşulacağını, büyüklere nasıl davranacağını bilmeyen ama her şeyi istemesine rağmen kullanmayı yada nasıl davranacağını bilmeyen bu kızlar kimin eseri acaba.
Siyaset bitti – Artık sağ sol kalmadı – Sağı da bir solu da bir – diye bilen avanak “boş ve hiç” insanların ülkesi, bu ülke değil mi.
Sözde Müslüman ülkeyiz…
Allah’tan başkasına kulluk etmeyiz…
Tarikat-Cemaat-Şeyh-Şıh peşinde koşup, el etek öpen kıç yalan bu ülke insanı değil mi.
TV programlarında ve genel olarak medyada dedikodulara hem alet olan ve hem de sıkı takipçisi olan kimler acaba…
Kim, kimin gözünü oydu, hangi programda kim kime kötü davrandı peşinde olan hangi ülke insanı.
Gezin dolaşın etrafınızı. Sanatsal faaliyette bulunan bir hobisi olan kaç kişi var acaba bu ülke insanlarından. Ancak bulabildiklerinizde sadece ekmek parası için bu işi yapmaya çalışıp, kendinden ayrıca bir şey ekleyip koyamayanlar.
Eşim çay getirdi.
Bir sigara yaktım.
Şu ana kadar yazdıklarıma baktım…
Bayağı yazmışım…
Şikayet eden, ağlayan-sızlayan bu halkın yediği naneler, aslında kitap olur.
“Hiç bir şey bilmediğinin” farkında olup bunu dile getirmesi, gerçekçi olması en ez yüzyıl alır bu toplumun.
Cumhuriyet gibi bir nimeti, elinin tersiyle itme geri zekalılığında bulunabilen bu toplumun bir ferdi olmak utanç veriyor.
Dostça kalın.
29 Ocak 2009 Perşembe
Bu ülke insanının şikayet etme hakkı yok
Etiketler:
blog,
Dış politika,
din,
Ekonomi,
etnik gruplar,
güncel,
günlük,
haber,
medya,
politika,
Siyaset,
tarikatlar,
Toplum,
yazarlar
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
6 yorum:
Sayın Hocam.
Müzik yazınıza uyum açısından o kadar güzel seçilmişki anlayabilen için tam bir şok doğrusu.
Sabah sabah gerçekleriniz ve müzikle tokadınızı yedik doğrusu.
Evet biz hak ettik haklısınız.
Kendinize iyi bakın.
Ellerinizden öperim.
İnsanımız, kendi kazdığı kuyuya düşerken, kendisinin ne kadar değerli olduğunu anlamadan, eliyle "çöpe" atabiliyorsa,
bu zaten düşmüş olana ben asla "tokat" atmam...
Kaldı ki; Benim elim hiç bir canlıya kalkmadı ve kalkmayacak.
"Dille dövmek" diyorsanız...
Onun takdiri okurun.
...
Ne yalan söyleyeyim.
"Kendine iyi bak" cümlesine ısınamadım.
Duyunca bir soğuk ürperti geliyor.
İçtenliğinizi anlıyorum ama hissettiğim bu.
Dostça kalın.
Sayfanızı yeni gördüm,
Raslantı da desek olabilir,
Yazıyı içime sindiremiyorum,
Ben milliyetçi adamım
ülkemide insanınıda kıymetli bulurum,
ama sizede kızamıyoorum,
çok haklı olduunuz mevzular var,
ama ben utanmıyorum
iyi günler
Sayın Gülbeyoğlu;
İnsan ve hele ki; Kendi toplumumu kültürümü oluşturan insanlar bendeniz içinde kıymetli.
Ama bu durum, "eleştirilemez" kalkanı ile korunmaya muhtaçlık değildir.
Burada, milliyetçi olduğunuzu neden söylemek ihtiyacını duydunuz ve konuyu milliyetçilikle bağdaştırmanıza da pek anlam veremedim.
Yazının akışı içinde kullandığım, ironik ve mecazi anlama katılıp katılmamak size kalmış.
Yorumunuza, kaleme alınış şekliyle bakıyor ve bendenizde size
iyi günler diliyorum.
Selam Sayın Hocam DemotikE
Pazar Sabahaı HAtay Antakya dan selam ve sevgiler.
Evet güzel yazınıza katılmamak ve paylaşmamak elde değil hem ağlarlar şikayet ederler ve sonrada peşlerinden giderler buda yetmi yor muş gibine olduğu belli olmayan tv kanallarında çok afedersin kimin eli kimin neresinde misali kim neyapmış kimi çekiştirmiş ancak onalarla avunurlar oysaki adam gibi adamam olan tv yapımcıları ve sunucuları acık oturum hazırlayan bilgilendiren tv kanallarıda da var izleyen kim nerede bu nedenle bizler adam olmayız ve bu millete müstahak diyorum herkes hakettiğini bulacak gun gelecek ama iş işten geçmiş olacak.
Hocam nazik düşüncelerinize teşekkür ederim.bir haftadır şiddetli müzmin gribim ancak yeni yeni kendime gelebiliyorum ve kendi sayfama dahi uğrayıp yazamadım.görüşmek dileğiyle sevgi ve saygılarımla ALLAHA emanet olunuz.
Şükrü Yılmaz
Antakya-Hatay
http://www.sukruyilmaz.net
http://www.sukruyilmaz.net/blog
Dostum Şükrü Bey;
Geçmiş olsun. Çevreme bakıyorum da grip, bronşit, nezle kol geziyor.
Mevsiminde etkisi büyük.
Tekrar geçmiş olsun.
Katkılarınız için de çok teşekkür ederim.
Dostça kalın.
Yorum Gönder