BLOGGER'a TEŞEKKÜRLER DemotikE

7 Nisan 2009 Salı

Seçim sonuçları ve "karamsarlık" eleştirileri

Bir mahalli seçim dönemini geride bıraktık.
Ülkemiz için acı ve korkunç tablo, çok açık ve net olarak önümüze çıktı.
Yapılan seçimlerin genel seçim değil doğrudan mahalli seçimler olduğu ve mahalli seçimlerin genel seçimlere kıyasla farklı bir yapısı rüzgarı olduğu gerçeği ve orantı hesaplarını bu gerçekten hareketle yapmak gereği her nedense bu seçim sonunda tamamen unutuldu yada unutturuldu.
2002 seçimleri sonuçları aşağıda;
Küsuratları olan bu üç partinin sadece net sayılarını (oy oranlarını) veriyorum.
AKP % 34 – CHP % 19 – DEHAP % 6
Ve mahalli seçimle önümüze dökülen rakamlar
2009 mahalli seçimleri;
AKP % 38 – CHP % 23 – DTP % 11
(Not: Birileri kasten ve ısrarla, gerçeğin aksine DTP % 4 yalanını uyduruyor. % 4 olmuş olsa bu belediye kazanımı mümkün mü?.. Burada hesap başka. Zaman olursa bu hesabın ne olduğunu da ayrıca yazacağım.)
Evet kazanılan belediye sayısına gelelim;
AKP 493 – CHP 181 – DTP 58
Ve tam burada hemen ekleyelim önceki mahalli seçimde DEHAP sadece 6 belediye almıştı…
Şimdi önümüzdeki bu tabloya rağmen; “AKP kan kaybetmiştir – AKP’de oy kaybı var – AKP inişe geçti – AKP’nin burnu sürtülmüş oldu” filan gibi saçma sapan yaklaşımlar artık resmen asabımı bozuyor.
Bakın…. Hep söyledim yine söylüyorum.
Tarikat ve cemaatler tamamen Kürtlerin ellerinde.
Ve her geçen gün bu cemaatlerin yapıları her açıdan büyüyor ve hele ki mürid sayıları baş döndürücü şekilde artıyor.
AKP ve diğer radikal İslamcı partileri asla ama asla bu tarikat ve cemaat ilişkilerinden uzak tutmayın. Başta AKP islamcı partilerin tamamı bu hamurun içindedir.
Yazılarıma bakın.
“Bu mahalli seçimlerde Kürtler (doğrudan tarikatlar) kendi bölgelerinde AKP yerine DTP’ye oy verecekler demiştim.” İşte bu oldu.
Başka bir ifade ile, ülkemizde radikal islamcılar azalmadı aksine çoğaldı.
“Karamsar davranış ve tavırlarım”dan şikayet eden dolu…
Üzgünüm.
Ben sizler gibi gerçeklerden kopuk yaşamıyorum. Ben sizler gibi olmayan pembe hayal ve tablolar peşinde de koşamam. İyimserlik adına toplumdan gerçekleri saklayamam ve gerçek olanı ört-bas edemem.
İşte size net bir örnek ve bağlayalım konuyu;
2007 de bir tarikat şeyhinin Anadolu’daki mekanına haftada toplam 5-6 otobüs gitmekte idi.
Bugün o mekana günde ortalama 7 ve hafta sonlarında (cumartesi – pazar) yine ortalama 20 otobüs gitmekte..
Kan kaybının olduğu doğru.
Ama bu kayıp doğrudan cumhuriyetçilerde…
Dostça kalın.

9 yorum:

aysema dedi ki...

Sevgili Demotike,

Acı tabloyu çok çarpıcı bir şekilde gözler önüne sermişsiniz. Söyledikleriniz doğru. Doğru da bu durumdan kurtulmanın bir yolu yok mu?

Düşündüğünüz, bulduğunuz, önerdiğiniz bir çare var mı? Ne yapmalıyız?

Dostlukla...

Demo dedi ki...

Kıymetli Aysema;
Evet bu içine düştüğümüz çukurdan çıkma çabası içinde gecesini gündüzüne katan gerçek vatan evlatları var.
Ama gerçek şu ki; Bir kulp bulunup bir pislik icat edip, hukuku bile alenen çiğneyerek bu kişileri baskı yada Ergenekon olayında olduğu gibi içeride tutarak, toplumun gerçek anlamda bilgilenmesini baltalıyor ve önlemiş oluyorlar.
Geçmiş yıllara dayalı temeller üzerinde halkımızı pek çok konuda pasifize etmeyi ve yaşanan gelişmelerde (siyasi ve politik) analitik düşünme kabiliyetinden mahrum kılmalarının en büyük sebeplerinden biri zaten bu.
Boşuna mı, toplum ve bilhassa gençlerimize "artık siyasette sağ-sol kalmamıştır" aşılaması yapılıyor. Bu gelişmiş hiç bir ülkenin vatandaşı tarafından ciddiye dahi alınmaz ama bizde, aynen sanki gerçekmiş gibi bayraktarlığını yapan insan sürüsü dolu.
Ne olduğunu bittiğini bilmediği halde, fikir yürüterek haddini aşan sivilce beyinli insanların içinde yaşıyoruz.
İşte buna bir örnek Ergenekon.
Halkımız, bu konudada gerçek anlamda hiç birşey bilmediği halde içerideki insanları (bölücülerin ve vatan hainlerinin ekmeklerine bal sürerek) yargılayabiliyor.
Sonuç...
Söyledim. Çalışan ve emek vererek bu badireyi aşmamız için uğraşanlar var ama bence sonuç alınamaz.
Burada bu sözü söylerken dünya tarihine ve ülkelerin benzeri yaşadıkları gerçeklerden yola çıkmaktayım.
Şu an bizde oynanan oyun çok ülkede oynandı. Ve bugün o ülkeler artık ülke bile değiller.
Bir ülkenin gerçek anlamda ayakta durması ve üniter yapıya sahip olabilmesi, halkının bilinçli ve siyaseten ne yaptığını bilir olmasından geçer. Bunun aksini söylemek abes olur.
Cumhuriyet gibi büyük bir nimetten vazgeçen yada onu istemeyen bir devasa topluluk içindeyiz.
Artık ordumuzun cumhuriyetin bekçiliğini (Askeri İç Hizmet Yasası) bıraktığı gerçeğide önümüzde.
İnşallah ile maşallah ile olmuyor bu işler...
Gerçek, bugün artık halifenin durumu ve ülkemizdeki (yenilenecek) hukuki durum ve siyasi yapılanma planları yapılıyor olması.
Düşünülerek bulunacak bir çözüm bence yok. Bugün geldiğimiz durum olarak; "Amerika bir daha keşif edilmeyecek" derim.
İşte, Obama geldi. Plan ve projeler aktarıldı. Yeni dönem başlıyor. Hep beraber görecek ve yaşayacağız.
Dostça kalın.

aysema dedi ki...

Sayın Demotike,

Yazdıklarınızda, endişelerinizde çok haklısınız. Durum oldukça karışık.Karamsar olabiliriz, ama umutsuz olamayız, olmamalıyız. Kişinin umutsuzluğu korkunçtur, toplumun umutsuzluğu ise çok daha korkunçtur. Sizin ifadelerinize göre, ya bu ülkeden gideceğiz, ya da bu dünyadan...

Oysa BU ULUS çok daha karanlık ve güç koşullarda Kurtuluş Savaşı vermiştir.Sessiz duran çoğunluğu yabana atmamak gerekir.

Siz de okumuşsunuzdur. Yakup Kadri Karaosmanoğlu'nun Yaban romanındaki Ahmet Celal, İstanbullu bir subaydır. Sağ kolunu savaşırken yitirdiği için ordudan ayrılmıştır. İstanbul'un düşmanlar tarafından işgalini görmeye dayanamadığı için emireri Mehmet Ali'nin köyüne yerleşmiştir.
Halkın cahilliğine, din adamlarının düşmanla işbirliğine tanık oluyor. Köylünün şeyhler, şıhlar tarafından sömürülüşünü izliyor. Ve sonuçta aydınları suçluyor. "Bunun sebebi Türk münevveri sensin. Bu güzel ülke için, bu yoksul insanlar için ne yaptın? Ne ektin ki ne biçeceksin!" diyor.

Ve o berbat durumdan Atatürk önderliğindeki bir avuç aydınlık insan vatanı önce kurtarıyor, sonra da birbirinden önemli devrimler gerçekleştiriyor. Kurtuluşu da Kuruluşu da başarıyla gerçekleştiriyor." On yılda on beş milyon genç yarattık her yaşta " deniyor.

Bugün her yaşta aydınlıktan yana genç insanımız var. Ne yazık ki bir o kadar da esecek rüzgara göre yön değiştirecek insanlarımız var. Şu anda güçlü görünenden yana görünseler de yarın güçlü olacakların yanına çok çabuk döneceklerdir, inanın.

Ve umudunuzu yitirmeyin. Umudunu yitiren her şeyini peşinen kaybetmiş sayılır.

Dostça kalın.

(Blogumda yorumunuza verdiğim yanıtı buraya kopyaladım ben de.)

Demo dedi ki...

Kıymetli Aysema;
Kurtuluş Savaşı ve dolayısı ile Mustafa Kemal örneğiniz aslında benim anlatmak istediğim ve anlatamadığım...
Mustafa Kemal ve arkadaşları deriz.
Bu "arkadaşlar" büyük kısmı ordudan ve neticede emrinde birlikler olan insanlar.
Günün şartları (o dönem) orduda zaten bozulmaları ve tek elden ciddi yönetimini yok etmişti.
Bu şartlar altında, hangi subay ve birliğin ne yaptığı bile doğru dürüst rapor edilemez halde idi.
(Bkz. Vahidettin'in İzmir-Maraş ve Erzurum anlaşmaları. Keza, bu anlaşmalar yurdu paylaşmak isteyen ülkelerle imza edilmiştir. Ve ordunun durumuda "yok" yada "tasfiye edilecektir" şeklinde geçer. Ayrıca başkaca anlaşmalarda vardır burada yer vermedim.)
İşte, bu şartlar söz konusu idi o dönem.
Ama günümüzde öyle değil.
Tavşan gözünü artık açtı...
Öncelikle ordunun tek elden ve net tavrı sağlanmış durumda.
Halk, yine o dönem elbet elinden geleni yapıyordu ama Kuvay-ı Milliye'nin desteği gerçekten göz ardı edilemez.
Düşünün benim dedem bile bölüğündeki 75 askerle birlikte Trakya'da Kuvay-ı Milliyeci olarak savaştı.
Bugünkü Bosna'dan kalkıp, Kırklareli Vize bölgesinde bir köy kurdular. Hem savaştılar ve hemde yeniden yapılandılar.
Bu 75 asker, çevreden eli silah tutanlarla 200 kişiyi bulmuştu.
Bu bilgi doğrudan dedemden kalan notlardır.
Sanırım biraz aydınlatıcı olmuştur.
Dostça kalın.

aysema dedi ki...

Biraz da umut ekleyin, lütfen...

birzamanlareylul dedi ki...

iyi günler demotike keşke yazdıklarınızın eleştirecek bir trafı olsaydı çok dogru tespitler çok haklısınız çözüm çözüm diyorum ..oy kullanmadım nedenmi 40 yıldır kayseride yaşıyorum oy yerim osamaniye bahcede görünüyor traji komik düşünün artık iyi günler

aysema dedi ki...

Sevgili Demotike,

Atatürk Türkiye Cumhuriyetinin temellerini çok sağlam atmış. İçerden ve dışardan yıkmak için eskiden de çok uğraşılmış. Bugün de uğraşılıyor. Ama başaramadılar, başaramayacaklar. Yursever, aydın,Atatürk aydınlığından vazgeçmeyecek sessiz çoğunluk var. Olan biteni dikkatle izliyor. Örgütsüz, dağınık, ekonomik sıkıntılar içinde. Ama yüreği vatan sevgisiyle dolu. Hukuka saygılı, olan biteni anlamaya çalışıyor. Gerektiği zaman dün olduğu gibi bugün de canını vatanı için vermeye hazır.

Ben ordumuzun radikal islamın etkisine girdiğine inanmıyorum. Bugün genel kurmay başkanını dinlemişinizdir. Daha ne desin? Orduyu yıpratmak isteyenler var, ama başaramadılar, başaramayacaklar.

Hukuka ve hukukun üstünlüğüne inanan cumhuriyet savcılarımız var. Yalnız bugünkü iktidar sayısal gücüyle ergenekon öncesi yasayı düzenlemiş, ona göre davayı götürüyor. Hep onlar iktidarda kalacak değiller. Seçimde neler yapıldığını da bilmiyoruz değil mi?

İkinci Cumhuriyetçiler de var, evet tosuncuklar, çıkarcılar, işbirlikçiler,yardakçılar... Hepsi var. Medyayı ele geçirdiler...

Ama sap döner keser döner. Herkes bir gün hesap verir değil mi? Bir dahaki seçimlerde gidiciler bence.

Sevgili Demotike, Ergenekon dedikleri torbanın içine ne buldularsa doldurdular. Onların içinde kanlı katiller de var. Susurluk kazasından sonra az mı ışıkları yakıp söndürmüştük unuttunuz mu?
Asla biraraya gelmeyecek kişileri zorla biraradaymış gibi göstererek gözdağı veriyorlar, korku imparatorluğu yaratıyorlar. Umutsuzluğa düşmemizi istiyorlar. Ben umudumu yitirmek istemiyorum. Bence siz de biraz daha umutlu olun. Umudumuzu yitirirsek baştan kaybetmiş oluruz diyorum.

aysema dedi ki...

Sevgili Demotike,

Yukarıdaki yorumu yazıma bıraktığınız yorumunuza cevap olarak yazdım. Buraya da kopyaladım.

Dostça kalın.

Demo dedi ki...

Kıymetli Aysema;
Zaman ayırıp görüşlerinizi aktardığınız için teşekkür ederim.
Dostça kalınız.