Bazı dostlar, sağ olsunlar “ne kadar yanıldığımı görmem gerektiğini” söylüyorlar.
Buna gerekçe olarak da; ordumuzdan gelen son açıklamayı işaret ediyorlar.
Ordumuza, haksız ithamlarda bulunuyor muşum. Falan da filan…
Hele ki; okumuş yazmış insanların “kör”lüğü beni deli ediyor.
Dünya siyasi geçmişine bile bakmadan, kör gözüm parmağına davranışlar da yıldırdı.
En basit örnekle, Fransa’daki giyotinleri bile gözden kaçırıyor bizdeki sözde aydın takımı.
Artık cevap vermekten bıktım usandım.
Gerçekte bu konu ile ilgili çok yazım olmakla birlikte, arşivimdeki en yakın tarihlisini (10 ay önce) seçtim. Buyurun, 1 harfine dokunmadan yeniden önünüze koyuyorum.
15 Haziran 2008 Pazar
Askerimizi yine kızdırdılar...
Evet…Şahsen beklediğim oldu.
Ordu yine; “Çık çık çık… Çok ayıp, bu yapılanlar yakışmıyor… Bakın bizi çok üzüyorsunuz…” dedi.
Yarın da; “Ama ayıp oluyor… Yapmayın böyle yaramazlıklar”…Öbürgün de; “Size o kadar, müsamahakar davranıp, başımızın üstüne çıkardık. Kadir bilinde bari orduya bulaşmayın. Bu size yakışmıyor. Bu hareketinizi alenen kınıyoruz” diyecektir…
Kırılan onca cama rağmen, askerimiz elindeki o topu kesmeyecek, bir baba şevkati ile yaramaz çocuklara iade edecektir.
Bu böyle bir süre daha sürüp gidecek, bizlerde “la havle” çekerek izleyeceğiz.
Ama bir farkla, orduya bulaşmalar daha bir dişli, daha bir cüretli, daha bir küstahça olacaktır.
Olmaması mümkün mü?Bugünkü, ordunun tavrı ile hayır.
Aydın geçinen vatan hainlerinin; “Aman demokrasiye bişi olmasın” feryatlarına kulak veren, gerçekte olmayan meclisimizde, sorunların demokratik çözümünü düşünenlerin dümen suyunda, baskı altında kalan ordumuz elbette bu yumuşak karnından yakalanacaktı.
Oysa; İç Hizmet Yasası tartışmasız olarak ordunun bu yumuşak karnından yakalanmasına, izin vermemektedir. Ama bu yasa neden uygulanmıyor anlamak mümkün değil…“Anlamak mümkün değil” şeklinde ifade ediyorum.
Çünkü; anladıklarıma, yine şahsım adına inanmak istememek için direniyorum.
Daha önceki yazılarımda da değindiğim gibi, siyaset bir bilim dalıdır. Kendine özgü bir yapısı, ve bu yapının oda ve duvarları vardır. Bu yapı asla değiştirilemez bir özelliğe sahiptir.
Tercih olarak bu yapının herhangi bir yerini seçebilirsiniz. Kapitalizm salonu, Faşizm koridoru, Liberalizm odası, Komünizm bahçesi, Sosyalizm Terası filan gibi.
Ama kimse bu yapıya tünel açıp başka bir geçiş yapamaz. Kimse yeni bir eklemede yapamaz. Bu mekana, çekme kat filanda öyle mümkün değildir. Ayrıca bahçesine yada çevresine çadır filanda kurulması düşünülemez dahi.
Yalnızca, yine tercihlere göre odalar arasında gezilebilir. Buradaki bazı değerler başka odalara taşınabilir. Bu değerleri taşıma işi de her odanın sahiplenenleri arasında zaten bazıları tarafından yapılmaktadır. Zira bazı sahiplenenler diğer odaların yerini bile bilmemekte olabilmektedir.
Şimdi, bu yapıdan çıkan insanlar yola çıkarken avludaki kürsüde bir konuşma yapar ve yol haritalarını ortaya koyarlar. Bu ortaya konulan yol haritaları, bellidir. Bu çıkılan yollar bellidir. Gidilecek menziller de bellidir. Ulaşılacak noktalarda. Burada birileri kalkıp; “Yok biz yolun burasında şuraya sapacağız” diye bir şey asla söz konusu olamaz.
Tam burada bir soru; “Peki bu yolu değiştirmek hiç mi mümkün değil. O zaman bu demokratikte olmaz…”Evet. Elbette farklı yollar seçim hakkı vardır. Ama çok önemli bir şartla. Önce geri dönecek. O avludaki kürsüye tekrar çıkacak ve yeni yolunu açıklayacaksın.
Siyasetten gerçekten anlayanlar bu anlatımımı çok iyi anlamışlardır. Ama ben biraz daha DemotikE olayım.
Siyaset raylarındaki hareket eden trenlerin yolları değişmez. Hattı ve durakları bellidir. Bu hareket eden trene binen Eskişehir yerine İzmir’e gitmeyi göze alır mı dersiniz. Yok böyle bir şey… İşte bu nedenledir ki, ordumuzda zaman kaybetmekte, ve hareket eden trenin makas değiştirmesini beklemektedir.
O makaslar çoktan kaldırılıp atıldı. O raylar çoktan tek yönlü hale getirildi.
Ve bilmem ordumuz görüyor mu ama o tren var ya….
Tam kışlanın üzerine ve tam yolla geliyor…
Dostçakalın.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
3 yorum:
Günaydın Hayırlı Günler Yeni ve Güzel bir Bahar Haftasına başlarken günlerinizin ve gecelerinizin neşeli sağlıklı ve güzel geçmesini temenni ederim. http://sukruyilmaz.net/img/gunaydin2.jpg
YORUM:Hocam orduda bitmiş herkim ne derse desin bende sizin gibi buna inanıyorum çünkü bunlar Gözbebeğimiz Ordunun da içine sinmişler ve bu yüzden ordu bir şey yapamıyor cunku yapsa ordu karışacak ve kesinlikle bir iç savaş çıkar düşüncesindeler diye düşünüyorum aacaba yanlışmıyım....
Pamuk ekim zamanının gelmesi dolayısıyle Arazileri toprağı hazırlamakla meşguldum ALLAH Kısmet ederse salı veya çarşamba günü yağmur olmazsa ekim yapacağız.Tabii bu arada biraz içim sıkıldı her nedense sebebini bilemiyorum internete dahi canım girmek istemedi.
Bu nedenle 45 gündür sizlerden uzak kaldım ve biliyorum ki beni merak ettiniz çünkü yazılarınızdan görüyordum ama bir türlü sabah erkenden git akşam yorgun dön bu nedenle yazamadım sizlere özür dilerim.
Şahsıma ve sayfalarıma gösterdiğiniz ilgiye teşekkür ederim.Sevgiyle,saygıyla vede sağlıkla mutlu esen kalın ALLAH'a emanet olunuz.
Saygılarımla
Şükrü Yılmaz
Antakya-Hatay
http://sukruyilmaz.net
AŞKIN KARANLIK METALİ
Karanlıkta duruyorum aşk vurmasın yüzüme
dokunmasın kimse bana
kimse ulaşamasin artık tenimin incinen yerlerine...
uyanmasın bir daha etimdeki yaralı hayvan
zamanın siyah deltasında çürümek istiyorum
biliyorum artık kimse yok kimsesizliğime...
biliyorum aşka kimse yok
aşkın karanlık metali soğuyor yüreğimin derinliklerinde...
aşklarım, arkadaşlarım, dostlarım
dağılıp gitti herkes
içimi sızlatacak kimse kalmadı içimde...
Alıntı : Murathan Mungan
http://www.siirdefteri.com/?sayfa=siir&siir_id=4720
Gunaydin Hayirli Gunler Yeni ve Guzel bir Gunesli Gun'e Baslarken Gunlerinizin ve Gecelerinizin Neseli Saglikli ve Guzel Gecmesini Temenni Ederim. http://sukruyilmaz.net/img/gunaydin4.jpg
Yaşam Gulmeyi Sevgi Hak Etmeyi Vefa Unutmamayi Dostluk Sadik Kalmayi Bilenler Icindir
Sevgiyle,Saygiyla vede Saglikla MUtlu Esen Kalin Allaha Emanet Olunuz.
Saygilarimla.
Sukru Yilmaz
Antakya-Hatay
http://sukruyilmaz.net
ESKİ TAS ESKİ HAMAM
Bir gun karsilasirsak, sorma sakin bana beni
Ben yine ayni ben'im, her sey bildigin gibi
Gecmis olsa da yillar, gectigim hep ayni yollar
Degisen tek sey su ki, sarmiyor artik beni, sevdi sandigim kollar.
Acik kaldi kapilar, kapanmadi yaralar
Sevgi cicekleri soldu, simdi bombos seralar
Yesil topraga hasret, mavi deniz yelkensiz, mavi gok bulutsuz
Benim benle savaşım, o da şimdi umutsuz.
Isyankar gonlumde bastirilmis duygular
Hep boluk porcuk simdi, yarim kaldi uykular
Yasamdan bekledigim hicbir sey degil tamam,
Eski tas, eski hamam, bi turlu yikanamam.
Kaynak: Hayale Daldigim Demler/Yaprak Yayinlari, Subat 1997
Alinti:Tuba Suphiye Balkanli
http://www.siirdefteri.com/?sayfa=siir&siir_id=20814
Kıymetli dostum Şükrü Bey;
Şansen ben, bugüne dek yazmış olmak için yazmadım.
Gerçekleri paylaşmak amacı ile e-posta dostları dışında olarak bu blog sayfasındada yayınladım.
Bu toplam 3 sene kadar sürmüş durumda.
Artık yazılarımı bloga koymuyorum.
Koymayacağım.
Çünkü maalesef gördüğüm o ki;
Hamaset, Türk'ü Türk'e övmek, temenni ve dilekler.
Ve yine ne yazık ki; Bunu yapan eğitimci yada eğitimli geçinen zümre...
Açık ve net olarak ortaya koyduğumuz, ülkenin feci durumu ve yakın gelecekte yaşayacaklarımız gerçeği, bu zor şartlardan hareketle önce kabullenilip (bunu idrak edebilmek) sonra çözüm arayışlarına gidilir.
Ne var ki; böyle olmuyor.
Resmen aydın geçinen zümre, bir an önce gerçeği görüp o çizgide "ne yapmak" gereğini tartışıp konuşacağına; "Bu ülkeye bir şey olmaz" saçmalığı ile çok ciddi zaman kaybettiriyor. Daha doğrusu resmen "ayak bağı" oluyor.
Bugün artık yapılacak birşey kalmadı.
Bu kişilere bir noktadan olarak hak vermiyorda değilim.
Radikal islamcıları, tarikat ve cemaatleri gerçekten tanımıyorlar.
Oralarda, bizlerin yaşayıp anlattıklarına da inanamıyorlar.
Elimi vicdanıma koyup düşünüyorum.
Evet... Ben yaşadım, ama eğer bana anlatılsa "bu kadarına inanmamı beklemeyin" derdim.
İşte; zurnanın "zort" dediği yer gerçekte burası...
Daha önce söyledim, yine söylüyorum:
Artık çok geç. Aydın ve eğitimli geçinenler sayesinde yapacak hiç bir şey kalmadı.
Yazılacaklar yazıldı, söylenecekler söylendi. Başkaca söylemeye ve yazmaya artık hiç gerek yok...
Görmesini bilmeyene, nereye bakacağını ve nasıl bakacağını bilmeyene, bunun eğitimini verecek halde değiliz.
Bu ülkede, bundan sonra yaşanacakların vebali tamamen bu kesimin üzerindedir.
Dostça kalınız.
Yorum Gönder